lie to me adlı bir dizi var, bir bakın derim. belki hoşuna gider, tam olarak isteğine uygun değil ama..

(bkz: her temas iz bırakır) ancak alıp okumaya fırsatım olmadığını belirteyim.

twisted, murder by numbers, taking lives, mr. brooks.

(bkz: fracture)

Ayrıca Seri Katiller diye bir kitap var, yazarı Nigel Cawthorne, seri katil ansiklopedisi gibi birşey, onu da tavsiye ederim.

1 numaram the wire sonraki the shield. hârikadırlar :)

www.imdb.com
www.scribd.com

forensic kelimesine medicine, science, pathology vb. bu kelimeleri anahtar kelime olarak aratabilirsiniz.

"rope", "silence of the lambs" filmleri geldi aklıma ilk. bir de ithaki yayınlarından 2 ciltlik "seri katiller" kitabı var.. .. belki biraz daha açarsanız daha iyi cevaplar gelebilir..

@toshiro Kuzuların sessizliğini izledim.
Böyle mutlaka bilmelisin dediğiniz suç hikayelerini merak ediyordum.

Mesela diziler üzerinden örnek verirsek Sherlock ve Dexter'ı çok beğenerek izliyorum.
Ama OZ dizisi gibi hapishane hikayeleri çok sarmıyor.

Yazan nasıl olmamış bayağı ilginç geldi
(bkz: se7en)
(bkz: natural born killers)

benim bildiğim pahalıdır,

ucuzunu alırsan 2. kullanışında bir yerden sorun çıkar eminim,ataların dediği gibi ucuz etin yahnisi hesabı:)

Dünyanın en güzel şeyidir semaver, candır.
Ağrı-Doğubeyazıt'ta yahut Van taraflarında tanıdıklarınız varsa, bir sorabilirsiniz. Oralarda İran'dan gelen ucuz ama kaliteli semaverler oluyordu eskiden şimdi nasıldır bilemiyorum

uygun fiyata bi tane buldum, demliğiyle birlikte 100 lira ediyor.. siz bu işi bilenler olarak ne dersiniz acaba buna.

www.kume.com.tr

tavsiyem,netten alma.

bakırın inceliği ve kalitesini görüntüden anlayamazsın.

password haklı, ayrıca semaver alırken lehimlerini de kontrol etmelisiniz, içine su koyup lehimlerden kaçırıp kaçırmadığına bakılır. bir de 200-300 tl filan vermeyin sakın.

semaver candır, ve evet pahalıdır. ve evet arkadaşlara katılıyorum, netten alınmaz. erzurumlu, erzincanlı filan bi arkadaşın bi yakının varsa onun aracılığı ile alabilirsin iyisini.

tüh valla hiç te yok öyle bi yakınım filan. ama zaten pahalı diyorsunuz 200-300 lira ise o kadar bulamam ben semavere.

kısmet artık yine bi iddaa kuponundan medet umucaz onu da zaten 7 yıldır umuyorum. eskilerin yanına semaver kuponu ekleriz bi de.. :)

panpa çikolatadan olana tap. aıkınca yirsin. ama kalorisi yüksek olabilir. bence kendi kültürümüze ait bir put olan çiğ köfteden yapılma putu tavsiye ediyorum. dersen ben klasik putçuyum uzza tavsiye ediyorum.

pastafaryan ol,spaghettiye tap.

@zeta priapus iyimiş de yerken problem olur
@skywalk spagettiye zaten tapıyorum haftada 3 gün (:

Eli'ye tap. El ilah demişler sonra. Ellah olmuş.
Beğenmezsen karısı var. Aştoret. Allat diye de geçer.
Olmazsa Baal var. Ki sonra Bel dediler, beğenmediler belzebub dediler şeytan'ın ismi koydular.

samira'mıydı yahudilerin altından yaptığı buzağı vardı, mısırdan kaçış sırasında,
alternatif olabilir, altın hem, akarı kokarı yok.

Hobaa direkt cehennem.

İslam öncesi o coğrafyadaki en değerli putlar Lût ve Uzza diye iki put.

e kendine tap madem?

ya da melodica diye bi' put yap helvadan melvadan ona tap.

ulan helvaya taktınız. cahiliye dönemi araplarından ne farkınız war olm. hiç mi gelişmidik 2000 yıldır (: dönercilerin önünden geçerken huşu içinde dönen dönere tapıyom. tavuk olanlara değil yalnız. (:

dönere tapma panpa. sonra bi bakmışsın ki sen de dönmeye başlamışsın. semazen olup çıkarsın sonra mazallah. sonra 800 sene önceki mevlana'dan ne farkın kalır? sorarım sana.

sabir, azim, kararlılık

www.youtube.com

www.instructables.com!/

@kim milton nielsen adam videoda resmen taşak geçmiş :)

www.stewmac.com şiparişler falan gayet sorunsuz.

Şerit testere, taşlama makinesi, zımpara, dremel, ıskarpela ilk aklıma gelenler.
Yalnız ömür törpüsü bir iş gitar yapmak, tecrübeyle sabittir. İlk başta çalışma ortamınızı çok iyi ayarlamanızı tavsiye ederim, çıkan talaşın, tozun, püsürün haddi hesabı yok. Bir de cila ve boya işleri çok sakat. Tüm bunlar sağlığa çok zararlı. Bu nedenle çalışırken gözlük ve maske takın.

pro su alınır. 2011 ler sandy bridge islemcili, 2010 larda i5-i7 ler vardı, sandy ler dover.

klavyesinin türkçe harf içermiceğini unutma

Bu tip günlük işlerde kullanmak için osx windowstan daha iyi bir işletim sistemi, çünkü zırt pırt hata mesajı vermiyor, format gerektirmiyor, yani anlayacağınız baş ağrıtmıyor. Bu açıdan içiniz rahat olsun.
2010 13.3 bir macbook işinizi görür. Ama pro alabiliyorsanız o daha tavsiye edilesidir tabi.

sonu surprizli istiyorsunuz galiba, o zaman : lucky sleven

the sixth sense

i saw the devil

fight club, izlemediysen.

identity

az önce red'i izledim gülerken oha çektik (nasıl olduysa :/ ) komik ve iyiydi

1) pulsarı tercih ederim görünüşü sade olduğu kadar çok şık ve madeni kayış kullanması avantaj. seiko, kumaş kayış kullanmış. bu durumda yıpranmaya çok müsait(!) alırken uzun ömürlü olmasına dikkat etmekte fayda var..

ikisi de kötü.

ikisi de kötü. illa birisi olacaksa seiko.

2, 10 numara saatmiş yalnız. kobuzchu kızın son cümlesi +1

bence de 2

ikincisi

nesilsiz+1
ikisi de kötü . biri olcaksa 2.

günlük kullanım için 2.
takım elbiseli işiniz varsa 1 hafif kaçar zaten.

sonuç olarak 2.

İkiside sizin zevkiniz ama. Bence ikiside güzel değil. Daha iyilerini bulabilirsiniz. Mat metal renk kordon ve kasa ile beyaz kadran güzel olur mesela. Klasik ama hoş. Kişinin giyim tarzını bilseydik daha iyi olurdu.

Mesela:
www.konyalisaat.com.tr

İllaki ikisinden birisi olacaksa 1.si daha iyi, ama 2. nin kordonu değişirse 2. tercihim olurdu.

bu ikisinden ikincisi

öncelikle (bkz: hangi lastik). ikiside kötü alacaksan hiç birini alma paran cebinde kalsın.

iki numeroyu alip kayisi degistirin... :P

2 döver. 1 cyborg gibi duruyor da o büyük ihtimal bilekte eski casio saatler gibi durur.
Ayrıca 2 nin yeşili çok güzel.

+ 1

nası bi tarzın olduğuna bağlı. sporcu bi yapın varsa, dağ bayır tırmanırım fln diyosan mesela kesinlikle 2. yok takım elbise ile kullanıcağın bir iş düzenin varsa 1.

Öncelikle kısa bir düzeltme wolt değil volt. Watt volt x akıma eşittir (W=V.I) . Elektroşok cihazları yüksek voltajda düşük akım vererek çalışırlar, hatta voltajı o kadar yükseltirler ki akım 0 a çok yakın mikro amperler mertebesindedir. İki cihaz arasından aynı akımı vereceklerini farzederek yüksek wattlı cihazın daha yüksek voltaj değerlerine çıkabileceğini söyleyebilriz.

Asıl zarar veren voltaj değil akımdır. Yani 50.00 V 1 mikroamper sizi çarpar ama zarar vermez, oysa 50 volt 10 amper sizi öldürebilir bile.

e watt bir güç birimidir volt potansiyel farkın bir birimidir.bir ifadeye watt birimi vereceksen bu ifade en basitinden p= i x r kare olmalı volt birimi vereceğin bir ifadede en basit olarak v= i çarpı r (yani akım direnç çarpımı olacaktır)

şimdi volt ve watt ın farkını buradan anladıysak o halde şunu diyebilirim..35bin watt deniyorsa yani gücünü gosterir.nurada zararlı olan o denli akımın geçiyor olmasıdır. yani sorunu umarım cevaplayabilmişimdir.

çakmak manyetosu bile binlerce volt üretiyor ama minik bir acıdan daha öte zarar vermiyor. Şimdi google dan baktım 7000 volt üretiyormuş. Normal şartlarda gidip iletim hatlarında böyle bir gerilime maruz kalırsan kül olursun.

Şok cihazlarında senin üzerinden geçecek akım sınırlandırılmıştır. İnsanın vücut direnci 2000ohm ortalama, 50V/25mA ise hayati tehlike başlangıcı.

Misal defibrilator de kontrollü bir şekilde yüksek gerilim veriyor ama hayata döndürüyor.

o elektroşok cihazının 500bin volt üretmesi tamamen hayal gibi geliyor bana. ama 30-40 bin volt üretiyor olabilir.

watt yani güç = voltaj X akım

formuldende görüldüğü gibi voltaj yükseldikçe aynı güçte akım azalıyor. yani voltaj 40 bin kat artar ise akım 40 bin kat azalır.

0.1 gr ağırlığındaki bir sineğin 50 km hızla sana çarptığını düşün. pek bir etki yaratmaz. gene 50 km hızla 1 kglık birşeyin sana çarptığını düşün seni yaralayıp yere devirir. bu örnekteki 50 km lik hız voltajı temsil ediyor. kütle ise akımı temsil ediyor.

ağırlık X hız o kadar çok enerji demek. hız çok yüksek olsa bile kütlesi çok az olan bir cismin etkiside az oluyor.

buradada aynı örnek voltaj. çok yüksek ama akım çok çok düşük. gene de o cihazlar geçici felce sebep olacak kadar akıma sahip. çünkü insanın sinir sistemi çok çok düşük akımlarla işliyor.

goksel baktagir

Aytaç Doğan

www.youtube.com

Hasan Ferit Alnar'ı araştırabilirsiniz.

www.youtube.com
(bkz: evanthia reboutsika)

ayrıca ömer faruk tekbilek'in bazı parçalarına göz atabilirsiniz.

nolacak yahu, icmeye degil film izlemeye gidiyorsun. hem daha iyi anlarsin filmi. git kafan dagilsin.

git tabi, bağımlılık bile yapabilir.

ben hep tek gidiyorum. jangara'nın dediği gibi bağımlılık yaptı sanırım bende. git git.

sol arka köşeyi parselle. çok zevkli oluyor.

zaten leon filminin sinema sahnesinden dolayı bu şeyi yaşama tribim vardı :) gideyim en iyisi. umarım keyifli geçer.

git tabi, ben hiç iki kişi gidemedimn. Halimi anlarsın :/

gidilir, bence daha da güzeldir. mümkünse hafta içi gidilir sessiz sakin olur sanki salonu kapatmış gibi. oh mis.

erkeksen ve tek gidiyorsan inanılmaz karizma durabilirsin bence. bana tek başına alışveriş yapan erkek çok çekici gelir misal:)

ben birkaç kez tek başıma gittim. aslında gayet mantıklı, sonuçta sinema esnasında 10 dakkalık ara dışında yanındakiyle konuşmuyorsun bile. arkadaşlarla filmden 10 dakika önce buluşup filmden sonra bi de iki dakka bi yerde oturmadan evlere dağılmıyor muyuz, acayip anlamsız oluyor. sinemada tanıdığa rastlama ihtimali de var. o da ilginç bi durum.

bizim gibi toplumlarda yalnızlık eksiklişmiş gibi hissettiriliyor. bi de adam evinde konuşmadığı konuyu karısıyla film esnasında konuşuyor yahu. neyse özellikle piyasa yerde gideceksen biraz garip hissedilebiliyor, kişiden kişiye değişir. git keyfine bak yoksa.

okudum da yazdıklarımı, bayağı bir çorba olmuş siz anlayın...

ben haftada 1 düzenli olarak sinemaya gitmeye çalışırım, çoğu zaman tek başıma olur. kahvemi, abur cuburumu paket yapar yanımda götürürm hatta (çantaya saklamak yoluyla). çok da güzel oluyor!

birisiyle, hele ki grupla gitmeye nazaran, tek gitmek çok daha mantıklı; yan çizilme ihtimali, milletin nazı osu busu. hiçbirini çekmeye gerek yok, misler gibi git kendi başına :)

daha güzeldir. hatta salonda tek kişi olmak ise en en güzelidir.

Sinemaya, konsere vb.. hep tek başıma giderim. Özellikle gece seansında boş salonda tek başına yayılarak film izlemek süper oluyor.

Dün arkadaşla gittik hiç bi bok anlamadım.Genelde yalnız izlediğim filmlerden daha çok zevk alıyorum.Bencede tek git kafana göre takılırsın.Yok biri işemeye gitti onu bekle yok acaba bişeler alsam yanımdakilere almak zorunda kalacam gibi(öğrenci adamız para s.çmıyoruz) düşüncelere sevk olmazsın.Git kafana göre takıl panpa, ben bundan sonra öyle yapacam.

sinemanın ve konserin en makbulü yalnız gidilenidir.

Denemekten zarar gelmez :)

mısırını kolanı alırsın. yayılırsın böyle. keyif yaparsın. oh miss.

git git, çok güzel oluyor. yalnız en arkaya oturma sevişen çiftlere denk gelme, yeterli o.

sınıf fark etmemesi gerek. önemli olan ne kadar süre yapman gerektigi 30 iş günü 40 iş günü gibi.

2. sinif sonunda basliyor ist uni'de.

değişir. ben 1 2 3 sınıflarda yaptım.

2-3 te fakat 2. sınıfın stajı 1 dede yapılıyor.(her üni için aynımı bilmiyorumda)

Sınıf farketmez. 2. sınıftan sonra herhangi bir sınıfta yapabilirsin. Hatta 2. öğretimsen dönem içinde de yapabilirsin.

Tamamen okula bağlı. Kimisi 2 ve 3 te istiyor, kimisi 3 sınıftan önce yapsan da saymıyor.

Ankara'da hiç görmedim ama birkaç ay önce İstanbul Taksim meydanında bir adamın sattığını görmüştüm.
Buralarda pek bilinen bir bitki değil

eğer aynı şeyden bahsediyorsak (uşkun) henüz mevsimi değil diye biliyorum ilkbaharda van-hakkari'den getirip kızılay'da satanlar mutlaka olacaktır.

ya eskiden çalıştığım ofiste çalışan bi abi vardı dışarı işlerine bakan (hala da görüşürüz). nereden bulursa getirirdi ama yok öyle satın alarak falan değil. bir yerlerden toplardı. ofis çankaya'daydı. müşteriler de o civardaydı. sanırım botanik parkı'ndan falan mı toplardı naapardı.

ya da böyle yöresel bitki cinsi şeyleri ulus sebze meyve hali'nde bulabilirsiniz mevsiminde.

Eğer klasik gitar alacaksanız Admira Paloma'ya bakabilirsiniz. Ben onda öğrenmiştim çalmayı, çok iyi birşey değil ama fiyatına göre gayet hoş, rahat bir sapı var ayrıca sesi çok temiz.

Camps preludio modelleri de uygundur.

Onun altındaki potansın somunu gevşemiştir büyük ihtimal. Pot şapkasını çıkarıp somunu sıkıştırırsanız sorun hallolur büyük ihtimal. Yahut pot şapkası vidalıysa o gevşemiştir.

2-3 hafta

bu bıyık..
normal sakal-bıyık uzama hızına göre 1 ayı alır.
vazgeçtim 3 hafta.

bir ayda bıyıklı bir adam olursun. ama bir şahin k olamazsın.

panpa bende o kadar bıyık 3 haftada çıkıyor salınca. ama adamdan adama değişir tabii.

sakalın gürse bıyığın 1 haftada oluşur değilse 1 ay

Ben bir ara pala bıyık bırakmıştım, pala derken hani uçlar uzanıp yukarı doğru kıvrılırya işte o 2 ayda falan o hale gelmişti. Yalnız şöyle birşey var, bıyık kendi şeklini kendisi alıyor. Sizin bıyığınız bu uzunluğa gelse de bu adamınki gibi olmayabilir. Kimisininki böyle bombeli oluyor, kimisininki dudak kenarlarına doğru çapraz uzuyor çinli gibi oluyor vs..

istediği kadar gür olsun, 1 haftada oluşacak bıyık rte bıyığı olur anca.

eşkiya

sonbahar

masumiyet.

üstüne türk filmi tanımam.

Çiçek Abbas
Masumiyet
Vavien
Barda
Başka Dilde Aşk

masumiyet'i izlersen kader'i de izle.

tabutta rövaşata
gemide
dokuz

Bilimum kemal sunal filmleri,
organize isler,
Gora,
Eskilerden sener sen'li amerikali.

(bkz: canım kardeşim)

devrim arabaları
kirpi

zübük

Anakartın tek katmandan oluşmuyor. SMD elamanı söksen de başarılı bir şekilde takabileceğinin garantisi yok.

Ben arızayı bulmak için bütün her şeyi söküp başka makinada denedim, arızanın anakartta olduğuna emin olunca da attım çöpe. esas sorun güç kaynağıymış, yanarken anakartımı da yanında götürmüştü.

Anakartının arızasını bulup tamir etmek elektrik elektronik mühendisi olsan bile oldukça fantastik.

ÖZET : DIY lik bir olay değil, boşa vakit kaybetme.

bir adet şundan + tomarla donanım bilgisi:
www.passmark.com

hiç tetiklememesinin sebebi pek çok olabilir. ama bildiğim kadarıyla o tetikleme akımının dolandığı bir çember var (ki şu an anlatamıyorum), o yol üzerindeki transistörleri ölçmek isteyebilirsin.

Eğer anakartın servis manuelini bulabilirseniz orada teknikerler için ölçüm almaları gereken noktalar yazar, aldığınız değerleri karşılaştırıp arızayı tespit edebilirsiniz. Başka türlü biraz zahmetli olur, hele ki anakar kimlanbu'nun dediği gibi çok katmanlı bir devre kartına sahip, sök-tak işleri elleri yaralamaktan başka işe yaramıyor.

O an pek sağlıklı düşünebileceğimizi sanmıyorum ama biraz fantastik olursak.. :)
topuğumla kafasına vururum yada şortumu çıkarıp kafasına geçiririm.

Burnunun ortasına yumruğu patlatınca kaçıyor diyorlar ama,tabi o esnada sen aklını kaybetmiyceksin de o yumruğu vurucaksında ohooo...

Belki korkudan altına sıçmak işe yarayabilir,hayvan kokuyu alırsa ardına bakmadan kaçar.Kan kokusuna gelen bok kokusuna gidermiş..

karşı saldırıda bulunurum. bari ölünce arkamdan çılgının tekiydi desinler.

gözüne parmağımı sokmaya çalışırım. valla.

ölü taklidi
ölü takliti

kelime-i şahadet getiririm.

tam ne yapacağınız değil de yapmayacağınız şey burnuna vurmak. o burna vurma olaylarının çoğu elektrik veren eldivenler ile vuruluyor. hayvan yumruğu yiyince elektrik de yiyor. ondan kaçıyor. yoksa 10 metrelik balığa atacağın yumruk pek etkili olmaz. hadi 10 metreliği geç 3-4 metrelik yani bizim iki katımız. yedi yaşında bir çocuğun senin burnuna atacağı yumruk gibi birşey. en çok bir iki saniye duraklatır. sonra daha beter olarak geri döner. bir de o burnu nasıl tutturacaksın. kocaman bir ağız ve bazı türlerde üç sıra diş var. burnu ıskalayıp ağza denk getirirsen kolun gitti.

yapılacak tek şey var. tüplü dalış falansa dip de çok derin değilse taş gibi dibe çökmek ve görmemesini ummak. sörf için falansan sol/sağ bacaklardan birini feda edip tahtanın üstünde kurtulmayı ummak. direkt yüzücüysen acısız bir ölüm olmasını ummak. hep ummak başka bir şey yok :D

Yanımızda ekipman falan var mı aga hiç detay vermemişsin. Hani yanımda bıçak falan varsa saplarım. Madem ben ölecem o pezevenk de ölsün.

@xenophobe haklı, bari yanımızda top-tüfek, nükleer başlıklı füze neyim alsaydık.

çığlık çığlığa (tabi çığlık atarken boğulursun da) kaçmaya çalışırsın ne yapacaksın başka? o arada belki kombo tekmeler yer hayvan kafasına ve çok çok çok şanslıysan geri döner. öteki türlü ayaklardan başlayarak t
m uzuvların paramparça olur.

tokat manyağı yaparım balığı. kaçıyorlarmış.

(bkz: izah hareketi) yapar ¨güzel abicim önce bi dinle¨ diyerek zaman kazanmaya çalışırdım.

hayret nasıl yazılmamış.

-montla sıçarım

suyun içinde oturur pozisyonda dururum. bi de korktuğumu belli etmem zira bu hayvanatlar korktuğunu anlayınca ısırıyorlar.

- Handycam i geç istersen DSLR ile bile çekersin, iş sende bitiyor burada.
- Işık için google da 'sinemada ışık kullanımı' ve 'Işık Tekniği' olarak aratırsan başlangıç için yeterli kaynaklara ulaşırsın.
- AE'den önce Final Cut öğrenmelisin.

Slowmotion ise hedefin, after effect ile rahatlıkla yaparsın. Fotoğrafları çektiğin ortamın ışıklarını ayarlaman daha etkili sonuçlar almanı sağlar. Ondan sonrası tamamen dosyaları timeline a sıra sıra yerleştirmeye bakıyor. Çok basit.

Lisede küçük dvd handycamim ile bissürü şey çekmiştim. Teknik bilgim olmadığından ledlerle ya da minik ampüllerle kapalı alanlarda ufak tefek deneysel aydınlatmalar yapıyordum. Baya güzel şeyler çıktığı oluyordu.

library.creativecow.net buradaki tutoriallar seni bir kaç sene oyalar.

Çünkü pahalı ve şu an için gereksiz. ABD ekonomisi epey kötü. Bilime ayrılan pay da düştü, sırf artistlik olsun diye gitmelik para yok cepte.

çünkü gerçekten aya gidilmedi. cevap bu :)

@mea: Gidildi. Oraya yerleştirilen şeylerle ölçümler yapılıyor.

sırf fotoğraf çekip artislik yapmak için milyar dolarlar harcanması mantıklı mı?

@cosmic amerika hükümeti gibi bir kuruma nasıl gözün kapalı kefil olabiliyorsun.

zaten ikiz kuleleri de el-kaide yıktı, amerika da bu yüzden afganistan ı işgal etti :))

@mea: Ben NASA'da o aletler kullanılarak yapılan ölçümlere ve o ölçümler kullanılarak yazılan bilimsel yazılara kefil olabilirim. Emin olun, dünyanın dört bir yanından o kadar akıllı adamlar çalışıyor ki bu veriler üzerinde, bir alicengiz oyunu olsaydı çoktan anlaşılmıştı.

ne kadar gerçekçi bilmiyorum ama en son o olayın balon olduğunu kanıtamak için bayrağın havasız bir ortamda nasıl dalgalanabildiğini sormuşlardı falan nasa'ya öyle olaylar vardı yani.

@cosmic ayda söz konusu aletlerin varlığı 1969da aya ayak basıldığının kanıtı olabilir mi sence???

@skywalker NASA'nın zamanın fotoğraflarını kaybettiğini söylediğini ve bu yüzden orjinallerini inceleme için vermediğini biliyorum.

O aletler kurulum gerektiren şeyler. Bir aracın yukarıdan atıp gitmesiyle olacak iş değil. Armstrong aya ayak bastı mı derseniz orasını bilmem ama Apollo görevlerinde o aletleri birileri gidip kurdu oraya.

valla bu konuda o kadar çok yazılıp çizilen var ki muğlak bir konu.

Ne kadar komplo teorili kafa var bu memlekette...

Hadi Amerikalıların ayak bastığına inanmıyorsunuz; Ruslar Luna 24 ile 1976 yılında Ay'dan örnek getirmeyi başardılar. Kaç defa Ay'a yumuşak iniş yaptılar.

Apollo 11 Ay'ın yüzeyine geri yansıtıcı bıraktılar sırf bunun için. İspat olsun diye. Bildiğin teleskopu olan sıradan vatandaşlar bu geri yansıtıcıyı binlerce defa gözlemlediler. Apollo 11'in getirdiği taşlar yüzlerce bağımsız jeolog tarafından analiz edildi, veriler yayımlandı. Milyarlarca yıl önce Ay yüzeyinde oluştuğu sonucuna varılan kaya örneği bu. Çok biliyosunuz evet.

Hatta ikiz kulelere de ABD kendisi saldırdı ve o gün hiçbir yahudi işe gitmemişti. Bunlara da inanıyorsunuz di mi? Zeitgeist the movie'yi de seviyorsunuzdur.

@mea: Muğlak olan Armstrong'un aya bastığı görev olabilir, ona ben karışmam :) ama kurulan aletler ve alınan ölçümler muğlak değil.

ben komplo teorilerine inanan komple bir insanım.

ikiz kuleleri el kaidenin bombaladığını düşünenlere de selam ederim. milyarlarca insanı kandırdılar. sizi de kandırmış olmaları mucize değil.

demekki biraz karışık bi meseleymiş.bu sorunun kesin bi cevabı olur diye düşünmüştüm

Kesin cevabı var, yazdım yukarıya :)

1969da gidilmedi biz cosmicstring le şimdi gidicez :)) ya da feci şekilde gözlerinizi boyıcaz.

Méliès'lerin "Le Voyage dans la lune" filmindeki gibi gideceksek gelirim :) İzlemeyen varsa şiddetle tavsiye ederim :)

spielberg ve george lucas da bizim seyahatin filmini yapacak.

@sadakatsiz ben de size ne kadar komiksiniz derim. mükemmel ötesi bir bilimsel tartışma oluyor öyle değil mi :)

ay'a tabi ki gidildi. böyle konularda komplo teorisi kurmak yerine daha mantıklı konuları tartışın bence :) her yıl milyarlarca dolar para harcanıyor uzay sektörüne. onu geçtim yörüngede takılan eşşek kadar uluslararası uzay istasyonu var, oradan uzaya mekik göndermek(insanlı, insansız) yer yüzeyinden göndermekten çok daha az maliyetli. yerçekim faktörü neredeyse ortadan kalkıyor zira.

Aya bir insan göndermek eğitimiydi, sağlık şartlarıydı, şuyuydu, buyuydu derken çok masraflı ve riskli bir işe dönüşüyor. Bu nedenle artık robotlar gönderiliyor örnek toplamak ve keşif yapmak için, böylesi çok daha ucuz ve çok daha mantıklı. Bunun dışında kalan şeyler (tıbbi deneyler, uyduların onarımı vs.) şeyler için astronotlar gönderiliyor.

Ayrıca bu tip bilimsel bir çalışmayı yok bayrak sallanıyormuş, yok gölge şöylemiş diyerek çürütmek itibar edilir bir eleştiri değil. Çünkü adamlar ¨bakın biz aya gittik, bunlar da görüntüleri¨ diye ortaya çıkmıyorlar, bu uzay çalışmaları onyıllar süren bilimsel çalışmaların bir ürünü. O dönem nasa'nın yayınladığı makalelere bakarsanız süreci rahtalıkla görebilirsiniz, örneğin yörünge hesabı yapmak için bilmemkaçıncı dereceden diferansiyel denklemin çözümünü bulmuşlar, kablosuz iletişimde yeni standartlar geliştirmişler, mevcut elektronik komponentlere uygun olmadığı için askeri standartların da çok üzerinde komponent serileri geliştirmişler, işlem gücü yetmediği için mevcut entegrelere bilmem kaç bin transistör eklemişler vb...

soğuk savaşa bağlı olaraktan bir güç gösterisiydi de ondan. iyi nasa, rusyanın kırgızistandaki uzay üssü gibi viran hale gelmedi ona dua etsinler.

buran adlı uzay aracını taşıyan 6 motorlu antonov uçağı da bir ingiliz kargo şirketine sattı bu ruslar. nasayı bu hale getirmedikleri için sevinmeliler bir de üstüne.

edit: kazakistan olacaktı pardon.

güzel, çirkin ayrımı yapmayın, dinleyip kendiniz karar verin beğenize göre.

başlamak içinse bence albümlerinin çıkış yıllarını kerteriz alın, gelişimlerini, değişimlerini kendi zevkinizle harmanlayarak gözlemlemiş olursunuz.

en.wikipedia.org

Blackwater Park derim. bir de daha önce müzik dinledin mi diye sorarım. :P

not: neden bu albüm dersen? en iyi harman derim. neyle karşı karşıya olduğunun direk kanıtı.

(bkz: damnation)

*nothing else matters metallicacısı vaz hiğır*

En sevdiğim üç albümünü yazayım:
1 - Morningrise (1996)
2 - My Arms, Your Hearse (1998)
3 - Blackwater Park (2001)

Bence de kronolojik sırayla dinleyin, gubun gelişimini-değişimini görmüş olursunuz böylece ilk dinlediğiniz albümdeki sounda takılıp kalmazsınız.

Ama sormuşsunuz söyleyeyim benim favorilerim Ghost Reveries ve Watershed

damnation.

watershed watershed watershed

diğer arkadaşların önerileri çok yerinde, en baştan başlamalısın gelişimlerini görmek için. my arms your hearse, morningrise, black water park da çok çok iyi albümlerdir. ama bence watershed ile müziklerinin doruk noktasına ulaştılar.

ben en çok still life'ı severim. diğeri de morningrise. ama son iki üç albümlerinde ilk albümlerinin tersine davulları pek güzel.

hiç gerek yok boşuna kendini sıkmana degmez.

en sevilen albümü her zaman morningrise oldu bana kalırsada öyle.

birde öneride bulunayım şarkılarından. bırak bana göre en iyi opeth şarkısı olmasını bence gelmiş geçmiş en iyi şarkı the twilight is my robe'dir.

uyarı:opeth bağımlılık yapabilir

Ne tür sesler arıyorsun ? Geniş kullanım alanına sahip olarak Yamaha Motif rack, Roland Fantom-XR'a bakabilirsin. 1000 dolar civarı fiyatları olması lazım (amerika fiyatları).

Ben klavye çalsaydım tamamen yazılımsal bir çözüm arardım. Laptop + ses kartı + tonla yazılım şeklinde.

Ne tarz seslere ihtiyacınız var, bir de kullanım amacınız nedir? Performans mı yok sa kayıt mı? Bunları belirtirseniz daha rahat cevap alabilirsiniz.

Ketron hiç kullanmadım ama bildiğim kadarıyla genellikle arrenger tipi klavyeler üretiyorlar. Linkteki cihaz da o tarz birşey anladığım kadarıyla. Audio demolarını dinledim, pek de tatmin edici değil.

Soniccell de boyutuna göre güzel bir cihaz. Galiba juno-d ayarında bir ses motoru var. Ama bana kalırsa güzel yanı iki adet srx slotu bulunması. Srx bordlarındaki sesleri almak için kocaman bir klavyeye ihtiyaç duymamak güzel.

Yalnız bu iki modül birbirinden çok farklı, biraz daha araştırın. Tam olarak ne istediğinize karar verin, daha çok fazla seçenek var.

Aslında geniş bir alanda kullanmayı düşünüyorum, hammond tarzı org sesleri ve strings ve pad gibi sesleri de kullanmayı düşünüyorum, ama backing track özelliklerini pek kullanmayı düşünmüyorum.
Stüdyo kaydı kalitesinde olmasına gerek yok, canlı performans için.
Laptop kullanırken de yavaşlık sorun olmaz mı? (yavaş bi laptopum var da) Kaydederken gayet güzel ama canlı çalarken takılmalar çok sorun yaşatır gibi geliyor.
Aramaya dün başladım bu yüzden herşeyi görememiş olabilirim, baktıkça yeni şeyler çıkıyor.

bu saatte tuvaletler de boştur şimdi ...

-meraba bacım, yolculuk nereye inşalla? (kaybedecek ne var?)

merhaba demezsen cok pişman olabilirsin....

- şşş
+ ?
- nebahıyonla?
+ ???
- alooğğv nebahıyon? neyebahıyon?
+ (kafayı çevir)
- temınısiktiminisabasaba

abi birine benzetmiştir o, çıkarmaya çalışıyodur. iyiye yorma hemen.

arkandaki saate bakıyordur.

fermuarın açık kalmış olabilir mi?

tanıdık birine benzetmiş olabilir.

sonuç ne? gittin konuştun mu?

sonuç ne? niye cevap yazmıyosun? sevişiyo musun yoksa şu anda?

kız baktığı anda çakmak çıkarıp göz hizzasında yavaşça sağa sola hareket ettirin.

beylerkusura bakmayın telefondan cevapla tuşu aktif olmuyor. birşey olmadı, gidip konuşmadım.sikiş dönmedi.

(bkz: karbon 14) ama şimdi sen o yönteme güvenmezsin. :P

Eğer el yazması bölümü ünlü bir hattat yazmışssa bulunur. Hangi ekole göre, hangi fontlarla yazıldığı hattatın imzası gibi oluyor bir nevi. Ama o ayırda varabilecek bilgiye sanıyorum bu konuda çalışma yapan akademisyenler yahut koleksiyoncular sahiptir.

el yazması değilse ticari değeri yoktur; ayrıca kutsal kitap için ticari dü$ünmek fazla etik gelmiyor bana.

birisine armağan ederseniz ölene kadar evin en müstesna bölümünde saklayacağına eimin olun.

(bkz: kendimden biliyorum)

el yazması olsa bile, eğer yazanın mührü,yani imzası tarihi yoksa değeri pek yoktur.
yani şöyle bir örnek veriyim,babannemde üç tane el yazması kuran vardı, ikisi 1600 lülerin elinde kalma diğeri 1800 lülerin başında. 1600lülerden olan birinin mührü imzası yoktu, ekpertiz mühürlüye on değer verirken, mühürsüze iki veriyordu. böyle bir fark var. ayrıca el yazması değilse zaten değeri yok. ilk iki üç sayfadaki yazıyı okutun, bakalım ne, biri not mu düşmüş, ne o? dua mı? ayrıca tezhibi fiyatı artırır. bir de eğer cildi iyiyse korunmuşsa daha da artar.

nasıl bi devre bu, zayıf akım? kuvvetli akım?

İkisinin toprak seviyeleri farklıdır, siz devreyi kapatınca ikisini aynı seviyeye çekmiş oluyorsunuz, yahut Kapasitör gibi davranıp orada bir ground loopa sebep oluyorsunuz.Ac devreler ise ayrıca faz farkı buna sebep oluyor olabilir(emin değilim).

iki devre de dc. groundları multimetreye tutunca 90 volt gösteriyor.

(bkz: ground loop)

Şöyle bir blog var:

bisikletleizlanda.blogspot.com

www.hasansoylemez.com

sandaletliseyahat.blogspot.com

yolbizibekler.com

sirtcantalilar.com

geziyorumlari.com en fazla gezginin buluştuğu sitedir. ayrıca, Bora bilgici ismindeki izmirli doktor bir gezginin blog sitesi var. kendisi benim favorimdir.

Bisikletiyle Ankara'dan Japonya'ya giden( şu an kendisi Tokyo'da) çılgın arkadaşımın blogu;
dogaicinpedalla.blogspot.com

buda benden olsun
www.binrota.com

ampulun dibinde tirnak gibi bisey olmasi lazim, duyun ic kisminda da o tirnagin gecebilecegi sekilde bir yol olmasi lazim. ampulu hafif saga ya da sola cevirip tirnagi o yola denk getirdikten sorna cekersen cikar. oyleydi bende.

ampulu içeri doğru bastır ve sağa yada sola yarım tur kadar çevir çıkması lazım.

Şöyle birşey o ampül:

img25.imageshack.us

O tırnakların yuvalara denk geldiğini hissedene kadar hafifçe çevirin, sonra asılın.

genişliği elde etmek için padleri ortalaman gerek.

Tabi bunun bunun bir kuralı yok, zevk ve estetik meselesi.

Ama benim aklıma ilk şu geldi; piyanonun stereo imajı alınır, pesleştikçe sola, tizleştikçe sağa yatar; padler ortada durur, eğer kısa bir attack zamanı varsa tatlı bir delay verilip, delayli sesler isteğe göre panlanır; vokal ortada durur, harmonik kanallar da varsa tiz olan azcık sağa, pes olan azcık sola yatırılır; harmonik değil de farklı backvokaller yahut dubleler varsa, birkaç ms geciktirilerek sağa ve sola yatırılır.

sanki 1. vagon dışındakilerde priz var diye hatırlıyorum ama interneti bilmiyorum.

Priz o gün taktıkları vagona göre değişir. hatta olanlarda da oturduğun koltukta olmayabilir. Eğer yanlış hatırlamıyorsam 3'ün katı olup 6' nın katı olmayan koltuklarda vardı priz. Yani 3-9-15-21.... gibi ve tabi bunların karşısındaki ikili koltuklarda.

fatih ekspresi iyidir. yemek vagonuna git 2 bira iç..o sıra onlarda priz vardır sağda solda, rica edersin adamdan artık:D

en son gittiğimde vagonun en arkasındaydım. vagonda priz vardı fakat her koltuğun yanında değil. bizim önümüzdeki koltuğun yanında vardı, bizimkinde yoktu.

Ben geçen hafta 6. vagondaydım, priz yoktu, internet de çekmiyordu.

Ayrıca internet varsa bile yemek vagonundan bir önceki ile bir sonraki vagonda çeker. genelde bu vagonlarda 2 ve 3. vagonlardır.

evet deneyimlerimi anlatıyorum, 7 vagonluk trenin 6 tanesi lüks, konforlu ve prizliydi fakat sadece benim içinde bulunduğum 4. vagon prizsiz ve eskiydi. koltuklarıda diğerlerine göre farklı ve rahatsız. internet vardı ama priz olmadığı için pek işe yaramadı, zaten ilk 1-2 saat ayar yapıcam derken zaman geçti öyle.

hocam bildigin bi durum varsa acikla da biz de bilelim..

türkiye'de o tür şeylere sıra gelmeden dünya güçleri el koyar olaya. alırlar garibi kapatırlar bi labratuvara, hayatını bellerler adamın.. deneyler, şunlar bunlar.. başka yolu yok!

türk vatandaşlığına alınırsa, onun altındaki maddeler gerçekleşecektir zaten. son 2 madde için ise vatandaşlığa gerek yok. evet transkript istenir ve yüksek lisansa başvurabilir.

astronomi tezi yazarken kafayı sıyıran yazar var mı?

bence sahilde sikerler, o kadar ugrastırmazlar belge fln.

uzaya gönderilmez, türk vatandaşlığına alınır, askerlik yaptırılır, seçme ve seçilme hakkı olur, transkript istenir, getirebilmişse yüksek lisansa da başvurabilir, yaşını da devlet bahçeli hesaplar, her türlü 40 yapar.

gel gel korkma.

bence iyi prim yapar çok kız götürür...

o adamın nasıl yaşamak istediğine bağlı...

uzaylının istekleri neden görmezden geliniyor ben onu anlamıyorum! hiç mi hakları yok?!!1 ne biçim bir ülke burası!!11bir!

sakin ol ve o elindeki uzay mekiği kolunu yavaşça yere bırak.

sdjfsdljfsdf uzun olduğundan dolayı okumaya üşenmiş sanırsam sdljfsdlfs

Erasmus öğrencilerinden farklı muamele görmez.

hepsinde var. ama mesele olup olmaması değil, çalışıp çalışmaması.

gece binmiştik yoktu, personel "gece olmuyor" demişti.

hepsinde yok, yemekli vagonda çalışan adam birkaç tren ismi saymıştı sadece onlarda var dedi ama hatırlayamadım şimdi. hay allah

gece olmuyor, gündüz olmaz hocam o. gibi gerekçeler personelin cinsliğinden. eğer yemekli'de modem varsa şalterini kaldırmalarına bakar. ama bazı vagonlarda modem yok malesef.

turkcell ile heryerde var :) şaka bir yana adana istanbul bütün yol hiç kesilmedi. edge ama 3g değil.

Fatih expresinde var internet, (daha doğrusu son bindiğimde yoktu ama öncesinde kullanmışlığım var) ama her vagonda priz yok.

msn'i bende sevmiyorum , size tavsiyem adium u kullanmanız

ichat de preferences a girip account sekmesinden ekle/kaldır yapabilirsiniz

skype hakkında yardımcı olamıycam ama preferences tan gene bi göz atın (:

kolay gelsin

Bende de bir ara sürekli hata veriyordu, tam olarak ne yaptığımı hatırlamıyorum, ya bir eski sürümünü yüklemiştim ya da bir yenisini. Ama sorun çözüldü. Adium da yükledim bir ara ama pek ısınamadım sildim. Msn for mac offline mesaj olmaması dışında güzel gibi.

(bkz: eric clapton)

pek bilindik bir bkz'ı vererek başlayayım. şahsen blues'u tercih ettiğim için jazz değil blues diyeceğim. blues'u dinlemek istiyorsan led zeppelin'i de dinle, blues aranjmanı parçalarını dinle; geçiş yapmak ve ısınmak için gayet iyi olur. öncelikle blues eserlerinde kullanılan hangi enstrüman ya da vokal çeşidini hatta konu çeşidini bularak kendini ısındırabilirsin. sonrasında zaten kendisi ara ara sürprizler çıkarır.

blues daha uygundur size kanımca. daha protest bir havası var. jazz biraz daha modernize edilmiş ve çeşitleri bol bir müzik türü. nü jazz'a falan denk gelirseninz sevmezsiniz.

saydığınız müzik türlerinden sadece progressive metal'le yakın alakam var, diğerleriyle pek alakam yok. yine de yazdıklarınızdan müzikte nispeten hızlı tempolar ve teknik yetenek aradığınızı varsayıyıyorum. eğer yanlış fikir yürüttüysem söyleyin, ona göre düzeltirim.

jazz'de bunlar var, ama doğru yerden girmek lazım sadece. öncelikle modal jazz ve cool jazz, en azından şimdilik, size gelmez. bebop ve hard bop ilk aşamada istediğiniz türde olabilir. cannonball adderley, dizzy gillespie, thelonious monk bebop olarak sağlamdır. ayrıca miles davis'in çıkardığı meşhur relaxin, steamin, workin, cookin serisini de bir deneyin bence.

eğer böyle strapping young lad, diablo swing orchestra falan tarzı deneysel şeyleri seviyorsanız free jazz'e bir göz atabilirsiniz. ornette coleman'in free jazz'i var, john coltrane'in ascension'ı var. bunlar yine de aşırı deneysel, dinlediğim en deneysel metal albümünden bile daha deneysel, dolayısıyla ilk bakışta çok kuvvetli gelebilir. yine de denemeye değer.

mistik hava dediğiniz zaman da her jazz sever coltrane diyecektir. my favorite things albümünü (en azından aynı adlı şarkıyı) ve a love supreme albümünü kesin beğenirsiniz diye düşünüyorum.

kendimden örnek vereyim,
bende benzer tarz müzikleri dinleyen birisiyim. diablo swing orchestra dan epica ya Lame Immortelle dan senteced e kadar bir çok grup dinliyorum ama progressive biraz daha yapay geliyor pek haz etmiyorum ama saygı duyuyorum bu amcalara.

doğal olarak jazz müziği bir türlü anlayamıyorum bana hiç bir his vermiyor. dinlemeyi denedim anladımki bu müziği dinlemek ve anlamakta önemli bir meziyet.

blues konusunda ise Stevie Ray Vaughan, Jimi Hendrix ne bilim eric clapton gibi isimleri dinlemek hoşuma gidiyor. bunlar dışında yakın dönemden hippiler, bir jefferson airplane bir rolling stones, who gibi gruplarda hoşuma gidenler arasında. bir tanesi hoşuna gidince last fm den fln benzer sanatçılardan gidebilirsin.

Yazdığınız türlerin çoğu, çoğunlukla pentatonik, armonik minörün ağırlıktı kullanıldığı müzikler. Bu nedenle çok farklı armoniler barındıran jazz türlerini fazlaca yadırgayabilirsiniz. Ama jazz var- jazz var sonuçta. En güzeli siz blues devlerinin kayıtlarını ve bulabildiğiniz jazz standartlarını dinleyip kendiniz karar verin.

the doors da dinleyebilirsin insan alışınca bırakamıyor bir türlü

büyük ihtimalle dinliyorsundur ama opeth'de dinle hem 11 eylülde konserleri var.

jazz'ı blues'e tercih edersin bence. biraz daha hareketlidir ama ben billie hollidayli yılların jazzlarını severim bence hiç sarmaz seni açıkcası bende bayılmıyorum jazza bluese
www.theradyo.com burdan biraz fikir sahibi olabilirsin

'Percy Jackson & Olimposlular: Şimşek Hırsızı'

2010 yapımı değil :(

1 sanki lost highway gibi öyle sahneler vardı çünkü.
2.filmin adı fakülte

4. Hercules in New York olabilir.

bir kere bu mixerle videoyla ilgili hiçbir şey yapamazsın,üzgünüm.

güzel bir ses sistemi bağlayabilirsin.(çıkışlar uygunsa eğer sistemine)
bu aleti bilgisayara bağlayıp bilgisayardan çıkan sesi bu alet vasıtasıyla opöllöre verebilirsin.(adamakıllı bir ses kartın varsa tabii)
xlr girişli mikrofonunu alete takıp ses kaydı yapabilirsin.ama mikrofonuna uygun voltajı veriyor mu mixer ona bakmak lazım.phantom özelliği yoksa bazı mikrofonları çalıştırmaz.
aynı şeyler gitar için de geçerli.

senin istediklerini tam olarak yapabilecek alet şudur;

www.pioneer.eu

fiyatı 7000lira civarında :)

off yaaa. daha uygun bütçelisi yok mu bu işin ya?? çok heveslendim. bişeler yapın lütfen...

işin içine video girmese çok uygun fiyatlara bırakırım sana...

edit:

tamam panpa şöyle desene yaa...sana lazım olan şey sağlam bir mikrofon,ses kartı,mixer ve 2 3 program.

amatör bir sistem için 500 600 lira yeterli,isteğe göre artırılabilir.ciddiye binerse durum,marka-model için pm atabilirsin.

hocam videoya gerek yok, ben onu hangi amaçla kullanacağımı belirtmek için yazdım...

maksadım film için kullanılacak müzikleri laptoptan değil de şöyle bangır bangır dinleyebilmek.

atıyorum bir dış ses eklenecekse mikrofonu alete bağlayıp, sesi bilgisayardan net bir şekilde kaydedebilmek... çok bi isteğim yok yani...

küçük bi stüdyo gibi de düşünebilirsiniz yani...misal başka odada arkadaş kulaklıktan müziği dinleyecek üstüne de seslendirme yapacak. ben de o seslendirmeyi kaydedicem falan... aradaki bu işi de bu alet görecek vs....

umarım anlatabildim :)

yardımlarınız için de çok sağolun...

İhtiyacınız olan şey harici bir ses kartı ve -isteğe bağlı olarak- kullandığınız audio/video yazılımlardaki parametreleri kontrol etmenize yardımcı olacak bir control surface.

movie maker değil de adobe premiere bi de audigy

imza dede

piyano ile aynı tuş dizilimine sahip. Beyaz tuşlar do re mi fa sol la si do diye gidiyor.

şurası faydalı olabilir :

Read more: How to Learn the Melodica | eHow.co.uk www.ehow.co.uk

Melodikada da piyano gibidir notalar. Şuradan fikir alabilirsiniz.

www.acesandeighths.com

Kitapçılarda org metodu diye metodlar olur. Baya basit şeylerdir, onlarda basit şarkılar, akorların basılışı ve parmak numaralarıyla birlikte olur. O tip metodlara göz arabilirsiniz.

ören bayan

yapabilirsin kendin. ama bir komşu bulmak en iyisi. bir kaç şeyi gösterse hemen anlarsın.

atkı örersin ama mesela üçgen şalları örmesi zor kenarlardan keserek girmen gerek. onun dışında videolardan nasıl öreceğini gösteren videolar bul.

dipnot: örerken şişleri ve ipi çok sıkma. rahat rahat ör ki kazık gibi olmasın.

örersiniz, hiç çekinmeden başlayın. ilk etapta bir bilenin size 10 dakika anlatması yeterli olur. hem çok keyiflidir, kendi emeğinle yarattığın bir kiyafeti giymek güzel bir duygu....

internette zilyon tane orgu vs isleri icin blog, site var. turk siteleri biraz asmis oluyor, yani orgu bilenlere model falan anlatiyor, gerci zor degil ogrenmek ama gene de boyle daha once orgu sislerini eline bile almamis duzeyden baslayacaklar icin yabanci sitelere bakarsaniz daha iyi olur, "knitting" diye aratirsaniz pek cok sey karsina cikar, pek cogunda zaten videolu gosterimleri de var. kolay gelsin..

Hemen kazak falan örmeniz zor olabilir, hele o kolları birleştirip dikmek falan biraz tecrübe istiyor. Bir de yeni başladığınızda çok nizami öremezsiniz, örneğin bir sıra çok sık olur bir sıra biraz gevşek. Bence ilk başta atkı falan örün, eliniz biraz alışsın. Sonrası içinse zaten tonla döküman var internette, öyle zor bi iş değil.

çoğu dağ tepesi falan devletin. kendini özel araziye gömdürürsen devlet hak iddia edemez. bak bunu bir düşün.

(bkz: leyla gencer) vasiyetinde küllerinin boğaza dökülmesini istemişti ve yapıldı

wiki den alıntı

Leyla Gencer’in cenazesi 12 Mayıs günü Milano’da La Scala Operası’nın Santa Babila Kilisesi‘nde düzenlenen kalabalık bir törenden sonra vasiyeti doğrultusunda krematoryuma götürülerek yakıldı. Leyla Gencer’in külleri daha sonra İstanbul’a getirildi. Kendi vasiyeti gereği küller, 16 Mayıs günü Dolmabahçe Sarayı ile Dolmabahçe Camii arasındaki yapılan bir törenden sonra Dolmabahçe açıklarında Boğaz sularına döküldü

Belki alakasız ama, cumhuriyetin ilk zamanlarında Zincirlikuyu mezarlığında bir krematoryum mevcutken, talep azlığı sebebiyle kapatıyorlar sonradan. Alakalı oldu aslında.

genel sağlık bilmem ne ayağına mimkin değil gibi :P

nekrofili dernegi ne iyi misiniz? böyle bi dernek varsa bile bu hastalıgın tedavisiyle ilgili calısmalar yapan bir denektir ölü bulup siktiren bir dernek değil.

cesedini yaktırabilirsin ama diğerleri olmaz sen baska bi ugras bul kendine.

bence mümkün olmalı, benim cesedimden devlete ne. bilmiyorum ama mümkün olduğuna inanıyorum. gerçi bu ülkede henüz yasalsa bile yakında yasaklanır. neyse.

devleti geçtim, buradaki insanlara dahi batar olmuş.
ister ölümü ister dirimi siktiririm, size ne oluyor amk?
ona takılmayın ayrıca, sorularıma cevap verin bir zahmet, olmaması gerektiğini düşünüyorsanız da açıklayın işte elinizden geldiğince; ilkokulda kompozisyon da mı yazdırmadılar sizlere?

moderatörlere de bir şeyler batmış anlaşılan.
sosyolojik tespit yapıyorum belki; cevapları niye siliyorsunuz?
son cevabımın sik gibi kalmasına vesile olduğunuz için de ayrıca teşekkürler.

bir mafya babasına dadan, işlerini boz, ölünü dirini siktirtir. yasal yollarla uğraşmana gerek kalmaz.

alakasız diyeyse dağlarca'nın cevabı daha alakasız.
ölüsünü siktirecek adamın kendilerine hakaret davası açacağını mı düşünüyorsunuz, nedir?
cevapları geri getirememeniz için mantıklı bir gerekçeniz olduğu takdirde bana mesaj olarak atmanızı isterim.
gerçi satranç sorumdan da gördüğüm üzere pek siklemiyorsunuz haklı istekleri, silmeye devam.

(bkz: alevli günler)

kurda kuşa yem etceğinize tıp öğrencileri için bağışlasanıza bir işe yarayın şu hayattan gittikten sonra da... gübre olup napcaanız?

Mantıken baktığımızda ¨ceset benim, bir ömür ben taşımışım, öldükten sonra da istediğimi yaparım arkadaş¨ diyemezsiniz. Çünkü çeşitli şekillerde yokedilmeyen yahut mumyalanarak izole edilmeyen bir ceset etrafı için sağlık sorunları teşkil eder. İşte bunun için ¨devlete ne¨ diyemezsiniz. Devletler kendi toplumlarındaki genel kabullere göre belirli prosedörler uyguluyorlar, gömmek, yakmak, lahit mezar odasına terketmek gibi. E hal böyle olunca devletler bu konuda yatırımlar yapar, bu konuda tesisler kurar.

Siz derseniz ki ¨ben inancım gereği öldükten sonra parçalanıp dağ tepelerine bırakılmak istiyorum¨ o zaman bunun için o dağ başlarını satın alıp gerekli sağlık koşullarını sağlayacak tesisleri gidip oralara kurmanız gerekir.

isveç'te yüksek lisans yapıyorum. ben IT güvenlik bölümünde yapıyorum, bir de sınıf arkadaşım yazılım bölümünde yapıyor. ikimizin sınıfında yaklaşık 70er 80ar öğrenci var(evet biraz fazla kalabalık) her tür memleketten. Programlamanın psini bilmeyen insanlarla dolu iki sınıf da. Çoğu bir kaç sene çalışıp gelmiş falan ama en basit konuda tıkanıp kalıyorlar. Tamam okul dünyanın en iyilerinden değil bu konuda ama teknik anlamda avrupa'da az çok isim yapmış bir okul.

Japonya'yı bilmiyorum. Her öğrenci her hafta robot mu yapıyor? Yoksa yapan öğrenciler mi var sadece yapan?

Şöyle ki Türkiye'de robot anlamında tek yapılan şey bir kaç robot topluluğu üç beş üniversite'de. Ne robot ne de hardware konusunda pek bir gelişmişlik söz konusu değil Türkiye üniversitelerinde. Hep yazılım üstüne yöneliyor üniversiteler ve öğrenciler. Çünkü daha kolay ve ucuz :).

Nitekim doğru düzgün eğitimi verilse robot da yapılmayacak bir şey değil. Ama ilgi yok.

şimdi software'i geçtim, hardware sorularına dair doyurucu bilgiler ve ilişkiler kuramayan öğrenci ile her c# ödevinden sonra 1 saat kendi başına c# kasan öğrenciye kadar hepsini aynı üniversite içerisinde aynı dönemde okurken görüverdim, tabii ki şimdi başka yerdeler bunlar.

öğrencinin kendi özverisi ile üniversite kalitesi birleştirici etki verir. kendinden sakınmıyorsa buyursun asistanlara danışsın yapacak çok konu söylerler kardeşinize.

son sınıf bilgisayar müh. öğrencisiyim. Pazartesi intro. to robotics dersinden demo yapacağım. Her hafta lab saatlerinde yeni robot yaptık. Falan filan. Gayet ülkemizde de yapılıyor bunlar. Hatta geçen sene iki sınıf arkadaşım singapur'da arama kurtarma robot contest'inde dünya birinci oldular. Seneye de türkiyede yapılacak yarışma.

Ülkemizi bu kadar küçük görmeyin.

Robot işi bilgisayar mühendislerinden çok elektrik elektronik mühendislerinin işi. Elektrik elektronik müh.deyim, okulumuzdaki makina mühendisliği ile ortak çalıştığımız oluyor.

Misal 1980 lerden kalma robotlar oluyor, kontrol kartlarını görmen lazım yemek masası kadar olanları var. (DC motor kullanılmış, feedback potansiyometrelerle sağlanıyor vs) Arkadaşlarım bunun için yeni sürücü ve program tasarladılar. Eski kontrol kutusu tamamen kapılarla ve analog devrelerle doluydu. Bizimkiler el kadar bir mikrocontroller lı sürücü tasarladılar, bilgisayar arayüzü tasarladılar...

Şimdi sen bunu uçlarda gezmeyen bilgisayar mühendisliği öğrencilerine ver bakalım tasarlasınlar. Elektronik bilgisi lazım, bilgisayar programlama bilgisi lazım, microcontroller programlama bilgisi lazım, modern kontrol teknikleri bilgisi lazım Her şey tam olsa bile elektronik konusunda yeterli bilgisi yoksa ya yapamıyorlar ya da yaptıkları ezbere iş oluyor.

Misal elektronik mühendisliği öğrencileri de makina mühendislerinden yardım alıyor, çoğumuz mekanik aksam tasarımından anlamıyoruz.

Bu kadar karmaşık olmayan robotlar da var. Misal servo ve step motor kontrolü kolaydır, hazır sürücüleri vardır, sadece programlama ile müdahale edilebilir. Mekanik aksamları nispeten kolaydır, internette hazır bir sürü çizim var. Bilgisayar mühendisliği öğrencilerini elektronikten soğutmadan yönlendirmek için "basit" projelerle sevdirmek lazım, ilgisi varsa kendisini geliştirir zaten.

Bilgisayar mühendisleri de programlama konusunda elektronikçilerden fersah fersah yukarıda geziyorlar. Tasarladıkları algoritmalar daha verimli oluyor.

Bilgisayar mühendisliğinde okuyanlara da robot yaptırılıyor, hatta bir arkadaşım 1 ay önce yardım istemişti. Yukarıda bahsettiğim gibi servo motor kullanacaklardı.

Onu geçtim bir kaç sene önce izmir fen lisesinden manyak bir öğrenci geldi bölümümüze, çizgi izleyen robot yapmak için PIC programlamayı öğrenmek ve kullanılacak komponentler hakkında yardım almak istiyordu. Üşenmeden haftalarca bölüme geldi çocuk.

Bu yüzden bilgisayar mühendisliği öğrencilerini elektronik alanına bodoslama sokmak yerine elektrik elektronik ve makina müh.leri ile birlikte çalışmaları sağlanırsa en başarılı sonuçlara ulaşılır. Dediğim gibi ilgisi olan zaten ucundan bucağından girişiyor işe.

Bütün japon öğrenciler de her gün robot yapmıyordur elbet ama ülkemizde üniversite öğrencileri okula lise mantığı ile devam ediyor.

Olaya bilgisayar ya da elektronik mühendisi olarak değil de genel manada ¨mühendis¨ olarak bakmakta fayda var. Çünkü x mühendisi y dalındaki bir tasarımdan anlamasa da o alandaki kaynakları okuyup araştırabilecek matematik ve fizik bilgisine sahip olmalıdır ki mühendislik fakültelerinin ilk senesinde ağırlıklı bu dersler verilir. Ama bizdeki öğrenciler yüksek ya da düşük farketmez sırf öss puanları oraya yetiyor diye mühendislik yazıyor ve dersleri de lisedeki gibi takip ediyorlar, birilerinin gelip onlara tüm terminolojiyi öğretmesini bekliyorlar.

Bilgisayar mühendisliğini bilemeyeceğim ama elektronik mühendisliği okuyup, bir devreye bakarak ¨of japonlar nasıl yapmış abi bunu¨ diyen adamlar çok fazla. Öte yandan evinde, okuldaki laboratuarlarından çok daha iyi bir ortam oluşturan öğrenci de var. (ha diğerleri araya tanıdık sokarak acacip tesislerde staj yaparken bu öğrenci staj yeri bulamıyor o ayrı:D)

Yani özetle üniversitelerdeki fiziki koşullar pek iyi değil (ama üniversitelerin, tübitak'ın, sanayi bakanlığının yüksek meblağlı teşvikleri var yararlanmak isteyenler için), öğretim görevlilerinin bilgileri de çok yetersiz düzeyde; ama aslında bunlar hiçbir şekilde bahane olamaz. Bu toplumsal olarak tembelliğe çok yatkın olduğumuz için böyle ne yazık ki.

ilk cevap beren nilly nicki arkadaşın da dediği gibi bu sadece bilg. mühendisliğine has bir şey değil. her bölüm böyle bizim ülkede, diğer ülkeleri bilmiyorum ben. mesela dün işyerimde şöyle bir muhabbet döndü; bizim şef ile bosch fabrikasında çalışan bir tekniker muhabbet ediyorlar. tekniker işyerindeki mühendislerin birşeyden çakmadıklarını, okulda teorik öğrenip, iş başına geçince hiçbirşey yapamadıklarını anlamadıklarını söylüyordu. haklı da adam. bize soruyorlar nasıl işlediğin işin deyu. ne yazık ne acı değilmi? ama burada yine öğrencinin de suçu var tabi. yani okurken gidip kendini yetiştirmen lazım bir işyerinde fabrikada vs. yarı zamanlı da olsa çalışman işi kapman lazım. ben bedava çalışırım yeterki birşeyler öğreneyim dediğinizde sizi 1 yerden kovarlar 2 yerden kovarlar 3. de kabul ederler. ama öğrenciler hala uyanamadı. o 4 senelik okulu bitirince kral olacaklarıını sanıyorlar. bende sanıyordum.. 2 üni bitirdik şimdi lise mezunularının çalıştığı bir işte asgari ücretle çalışıyorum. yani hata öğrencide de var.

@daglien
bence bahsettiğiniz anlaşmazlıkta problem öğrencide değil üniversiteden yeni çıkan bireyin herşeyi yapabilmesini bekleyen teknikerde.
Tam zamanlı bir lisans okuyan öğrenciye part time köle olmadığı için kimsenin yüklenmeye hakkı yok. Gel gör ki üniversiteler de bu öğrenciye her pratik şeyi öğretemez. Sanayi çok geniş bir alan, her birini tek tek 4 senede öğretemezsiniz. Belli başlı temeller verilir ve genelde de teorik olur üniversitelerde bunlar. Girdiği yeni işte ise işi 1-2 ayda öğrenmesi beklenilir aldığı temellerle.

herkes neden converse giyiyo aynı terane güzel arkadaş güzel yani globelleşmekten ölücez ama güzel

Kesinlikle fan boyu falan değilim ama sağlam ürünler yaptıklarını düşünüyorum. Öyleki hala 2. jenerasyon ipod nano kullanan arkadaşım var lisede aldığı aleti hala hergün kullanıyor üniversite son sınıfa geçicek. Bunun dışında kendimde ipodumdan çok memnunum sorunsuz bi alet 3 tane minton philips falan bozup yenisini alacağıma kullanıyorum taş gibi. Böylesi bana daha mantıklı ve kolay geliyor. Bununla birlikte bütün ürünleri deneme fırsatım olmadığı için basit bi seçim aslında örneğin creative mp3 playerlara oldukça iyi derler ama bildiğim güvendiğim ipod dururken almayı tercih etmiyorum buda marka değeriyle ilgili olsa gerek. Ama belkide creative gerçekten iyidir ipoddan sadece benim tercihim yüzünden haberim yoktur bu ihtimalde mümkün.

1. nesil ipod shuffle'ım var, rahat bir 5 senedir kullanıyorum, hala çalışıyor. bir adet 2. nesil ipod touch'ım var, yeni oyunlarda grafik sorunları dışında bir sorunu yok. apple'ın yaptığı aletlerde donanım sorunu çok az oluyor bildiğim kadarıyla.

ben ilk iphone'u görünce başladım apple hayranlığına. sonra imac'lerin şekline şemaline hasta oldum falan fişmekan. apple'ın kötü yönleri yok mu? var tabii ki.

98 falandı sanırım, o zamanlara göre iyi konfigürasyonlu bir pc kullanıyorum işletim sistemi win98. billboard tasarım çalışmam gerekiyor 3,5'a 2m gibi bir ölçü.

-pc bu çalışma için boş dökümanı 10dakikaya yakın bi sürede açar
-açtıktan sonra defalarca her mouse hareketi için bekletir
-win98 hata vermesin diye sürekli save etmek gerekir ki bu da nerden baksan en az 10dk
böyle karın ağrıları çekerken bi arkadaş(allahrazıolsun) mac diye bir sistem var ne donuyor ne yavaşlıyor bi bak dedi. baktım denedim aldım hala da bırakmadım

10 küsür senedir hiç tamamen donmadı, çok nadir donuyor ve öyle kalmıyor kendine geliyor, hiç bi iş ortada patlamadı, hiç hata vermedi, hiç virüs girmedi vs vs

bununda 2 sırrı var, ilki mac os x. ikinciside biçok kişiye göre steve jobs u manyak durumuna düşüren 'ben bu bilgisayarı böyle yaptım bu kasa açılmaz değiştirilemez, yükseltilemez' tribi 'idi'. mac'ler açılamazdı, ama artık öyle değil işlemcileri intel üretiyor ve her mac açılıp upgrade yapılıyor bundan olsa gerek artık mac ler de patlıyor.

edit: 10 sene önceki mac i hala hiç bi upgrade etmeden biçok işte kullanabiliyorum

2006'da alınma nanom var. daha bu güne kadar teklemedi. param olsa iphone da alırım mac de. bir kere tarzı çok güzel aletlerin ve sorun çıkarımıyorlar hiç. arıza için aynısı toshiba içinde geçerli mesela. 5. senesini doldurmuş laptop'um var sadece ram'i arttırdım tıkır tıkır işliyor. toshiba harici var sayısız kez bir metreden yere düştü daha ne kafa attı ne içi açılmadı. bazı markalar var marka olmanın hakkını veriyor. apple da bunlardan biri.

1.nesil nano var hala daha taş gibi değiştirirsem bir tek 5.nesil nano ile değiştiririm çünkü çok güzelleştirmişler. 1 adet macbook um var aldığım günden beri hakkını verdim resmen aletin hala daha sorunsuzca çalışabiliyor.

Onun dışında genel olarak harikulade tasarımları var,kullanıcı dostu,virüs derdi yok ki bence en önemli özelliklerinden birisi bu,kullanmaya başladığın andan itibaren aranda bir bağ oluşuyor ki bu bana çok saçma geliyordu ama başıma geline anladım,açılış ve kapanış hızları inanılmaz yüksek bunun dışında windowsta ki gibi aptal aptal donma takılma vb. sorunları yok. 5 senedir 1 kere dahi çökmedi sistemi ya da herhangi bi programı kullanırken yüzüstü bırakmadı.

Açıkçası bundan sonra da apple ile devam etmeyi düşünüyorum geri kalan hayatıma, hele bir de Bilkom aradan çekilirse tadından yenmeyecek.

zamaninda abim ipod classic 30 gb almisti hediye olarak.. cok severek kullandim..

sonra iphone cikti.. 3gs yeni ciktiginda 2. el bi 3g 16gb aldim.. halen cok severek kullaniyorum.. olur da degistirmek istersem yine bi iphone'la degistiririm muhtemelen..

bilgisayarim bozulmustu gecenlerde.. bu yaz bilgisayar alayim diyordum.. abimin macbook'unu kullandim birkac gun.. dedim iyiymis bana da alalim bi tane.. 13" macbook pro aldim..

bunlarin hepsini de turkiye'deki fahis fiyatlardan degil gayet uygun fiyatlara aldim.. soyle ki:
ipod'u 200 dolar civarina almisti abim yanlis hatirlamiyorsam..
iphone'u yine 200 dolara aldim..
macbook pro'yu 1050 dolara aldim..

emsallerine gore yuksek degildi fiyatlari yani.. oyle işte..

(bkz: lovemark)

@buzzlightyear; nası ki, sözlükte de okudum tr fiyatlarını protesto eden bir blog da vardı. orda abd ve tr fiyatları arasındaki uçurum da gözüküyordu hatta. yani fiyatları fahiş değil derken yalnızca o ürünler mi, genelde mi? yoksa yakın zamanda büyük bir indirim filan bir şeyler mi döndü?

edit: bilkomprotesto.blogspot.com imişti.

turkiyedeki fiyatlara gore amerika'da baya ucuz.. ayrica apple, calisanlarina %10 civari bi indirim yapiyor.. abimin bi arkadasina aldirmistim ben macbook pro'yu.. 1199+tax idi yani fiyat.. indirimle 1050 civarina gelmisti..

intel tabanlı bilgisayara mac os x yukleyince basladı...tabi maddi sıkıntılar burada dur dedi..daha ilersi yok..ama mac os x sistem yani macbook lar, gerek kendi çakma macbook umda gerek denediğim diğerlerinde, gayet hoş, şık, stabil, guvenilir calışıyor..windows gibi şişmiyor...
eh tabiki marka şişirmesi söz konusu ama bir cok şeyi de hakkıyla yapıyor...
tabi bence fiyata değmez...
orta düşük sosyoekonomideniz bircogumuz...

Kullanımlarını bir kenara bırakırsak bence apple ürünlerinin en güzel yanı hem sağlam hem de çok ince detaylara özen gösteren mühendisliklerinin olması.

Şöyle düşünün, onlarca milyar para verdiğiniz bir arabanın 3 liralık bir marş dinamosu kömürü yüzünden çalışmaması ya da arıza çıkarması insanı deliye döndürür. Mac-Win karşılaştırmasında bu ayrım çok bariz ortaya çıkıyor. Windows yüklü pcnizi ne kadar stabil tutmaya özen gösterseniz de sürekli ufak tefek ama can sıkan sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Macde bu böyle değil, kullanıcının keyfini kaçıracak pek birşey olmuyor.

Bir de şöyle birşey var. Amerikadan aldığım bir macbook pro kullanıyorum. O fiyata çok daha yüksek ramli yahut daha iyi işlemcili -mesela i7li-bir laptop alabilirdim,. Ama geçen gün kapağı açık halde sandalyeye bıraktığım macbook pronun üzerine oturduğum gibi o laptopun üzerine otursaydım anında mefta olmuştu. Yahut ayağım takıldığında magnetli şarj soketinin ayrılmasıyla aleti düşmekten kurtaran bir mekanizma laptoplarda olmadığından bu gibi durumlarda laptop mefta olacaktı. Bunlar gerçekten çok ince düşünülmüş detaylar.

(şimdi yaşım ortaya çıkabilir ama)
91 yılından beri mac kullanıyorum ben. o kutu gibi bej macintosh'lardan (mac plus'tı galiba adı) olan bir eve değişim öğrencisi olarak gitmiştim. 20 yıl olmuş. o zaman internet yoktu!! o kadar eski yani. çevremde benimle zamanında dalga geçmiş olan herkesin elinde birer ipod, imac, macbook filan gördüğümde de kıllık yapmıyorum, onların adına seviniyorum.

şöyle ki, lise 1'den 3e kadar o mac plus'ı kullandım, üniversite 1'den 4'e mac classic, mezun olunca bir arkadaşıma satıp, çalıştığım ajansta power mac kullandım, viewsonic ekran ve lexmark yazıcıyla (sırf ekranı 3,000 dolardı!!, makinanın fiyatını bilmiyorum, ajansta çalışan herkese bundan veriyolardı özellikle grafik çalışanlara), sonra yeni evliyken kocam bana bir doğum günü hediyesi powerbook getirdi, siyah, klavyesi bakır renkli, sonra macbook aldım londra'dan, ilk oğlum 1 yaşındayken, sonra türkiye'den şimdi kullandığım imac'i.

işin komiği, bütün bu saydığım makinalar hala çalışıyor, o bej mac plus bile hala o ailenin evinde garajda duruyor ve fişe takınca system 7 mıydı neydi, o açılıyor.

işte o yüzden mac.

okumadim cevaplari hic, kusura bakilmaya. benim icin: uzun sure baska teknolojilerle vakit kaybettikten sonra sunduklari tecrubeyi gordugumde kaybettigim senelere acidim. malesef bir apple urunun yasattigi "tecrube" (experience)'in emsali yok, ne kadar para verirseniz verin. yani mp3 calan daha ucuz cihaz bunun bir emsali olmuyor. veya hayvan islemcili windows laptop, mac os calistiran bir macbook pro'nun emsali olmuyor. hatta bunu uzun sure pc laptop'ta mac os x kullanmis biri olarak soyluyorum.

her neyse, soyle bir kac ay bahsettigin urunlerden birini kullanmadan ne dedigimin tam olarak anlasilmasi kolay degil sanirim.

he ben apple urunlerini cok severim, emsallerinin piyasada olmadigini da bilirim, ancak neyden bahsettigini bilmeden "aynisini su kadara aliyom haci daha ucuz, sonucta ayni isi yapiyor" diyenlere de uzun uzadiya izahat vermem. bunu cogu kisi yapar, cunku apple'in pazarlama stratejisi ve psikolojik yonlendirmesi evangelizm'e dayanir. insanlari kutuplastirip arada cikan arbededen reklamini yapma meselesi yani. guy kawasaki arastirilasi bir isim bu konuda, apple'in ilk macintosh zamanlarindan marketing kararlarini alan adam, konu hakkinda da kitaplari vardir. en.wikipedia.org

bu carka apple fanboyu dedigin kisiler kadar apple haterlar da esit derecede hizmet ederler. oyleyken oyle iste.

unutulmuş sanırım ; user interface i deli olan alet, kullanımınızı kolaylaştırmak için 36 takla atar . tüm apple ürünleri genelde öyledir . severek takip ediyoruz

üniden hocalar bahsederdi eskiden bi mac almak için insanlar arabasını satardı diye, artık öyle abartı durumlarda yok. ben 17"macbookpro mu geçen sene yanında bir ipodnano ile birlikte 1060ytl verip almıştım. bilkom garaj sale yapmıştı, 12 saat geçen senenin kar yağışlı bi aralığında sokakta beklemiştim.

2112 iyi bir başlangıç olur

Bence Rush'ı kronolijik dinleyin çünkü Neil Peart'ın gruba girmesi bir de Geddy Lee'nin gruba klavyeyi sokması grubun soundunu ve tarzını çok etkilemiş. Bu nedenle geriye doğru giderseniz beğenmeyebilirsiniz, bence ilk albümdne başlayıp ilerleyin. Ama illa ki biyerlerden girmek istiyorsanız bence Moving Pictures hoşunuza gidebilir.

(bkz: k dergi)

klasik müzik, opera, bale ağırlıklı bir dergi ilgini çeker mi bilmem ama... "Andante" var. kalitelidir, ama ilgili olmayana sıkıcı gelebilir. ayda bir çıkar (belirli bir çıkış günü yok ama, Serhan Bali ne zaman yetiştirirse o zaman çıkarıyor). fiyatı 6 lira.

(bkz: notos öykü) (aslında şimdiki adı notos ama sözlükte notos öykü başlığında geçiyor hâlâ)
(bkz: bir+bir)
(bkz: milliyet sanat)

ayrıca internet üstünden yayın yapan dergiler:

www.futuristika.org
www.altzine.net
www.grizine.com
www.muhteviyat.com

sanat dünyamız (yky)

bant dergisi nasıldır peki? yabancı yayınlardan var mı tavsiye edeceğiniz bir şeyler?

bant gayet güzel bir dergidir, tavsiye ederim. Ama içeriğini klasik sanatlar değil de daha çok postmodern, alternatif işler oluşturuyor.

internet üzerinden olacaksa boltart da güzeldi. yayini durdu ama arşivi bile yeter.

www.boltartarsiv.net

kapasitör gibi duruyor. invertördeki mosfetlerde bu tip bir arızaya sebep olur ama bir farkla, genelde 2sn sonra kapandıktan sonra görüntü gelmez, gelsede yine 2 sn. sonra gider.
bence anlıyorsan içini aç bak, bir göz gezdir, şişmiş olan tepesi kubbeye benzemiş olanları, aynı değerdekilerde değiştir derim.
eski demişsin ya, ayrıca gördüğüm en sağlam monitördür dell.

vincenzo, sagol. goruntu beklersen gelmiyor, kapatip acmak gerekiyor surekli. her acista goruntu gidiyor 2 saniye sonra. ama sonuncuda gitmiyor ve oyle birakiyorum (kullaniyorum). kullanilir durumda iken kapatip acarsam sorun olmuyor. ama uzun sure kapatirsam yine acarken problem oluyor.

bu problemin sebebi devre elemani belirli bir sicakliga ulastiktan sonra duzgun calismaya basliyor olabilir mi? kapasitor sicakliktan etkilenir mi? (etkilenir sanki)

Bence de inverterdaki kapasitörlerin şarj ya da deşarj olması ile ilgili bişey olabilir. Ama direkt kapasitörlere girişmeyin, kapasitörleri besleyen elemanlarda da bir sorun olabilir.

baska bir belirti, ekranin parlakligini dusurursem daha kolay aciliyor. acikken parlakligi cok yukseltirsem kapaniyor.

kapasitör, kapasitör açınca yükleniyor demek aynısı kaynımda var

ne kadar yararı olur bilemeyeceğim ancak hukuki acıdan ötenazi ile ilgili ceza hukuku kaynaklarında bir şeyler çıkabilir. ötenazinin kişisel bir hak olmadığı cünkü insanın yaşama hakkın olması ve tıbbi müdahaleler ile ilgili. aktif ve pasif ötenazi , tıp hukuku gibi aramalar yaparsan belki gogıl amca sana kaynak gösterebilir.

(bkz: you don't know jack) diye bir film vardı. Gerçek bir hikayeden uyarlama. Akademik bir kaynak değil ama oradan araştırmak için bir kanal çıkabilir belki.

zaten çoğunlukla o filmin üzerinden gidecek olduğumu fark edince, hocanın laf etme ihtimaline karşı ciddi teorilere de değinmem gerektiğini düşündüm. ama yine de teşekkürler arkadaşlar. ceza hukukuyla ilgili bir şeyler de bulmuştum hali hazırda.

bende bilgisayar müh. son sınıftayım. başta bende öle düşünmüştüm. bi türlü anlyamıodm dersleri. çok sıkılodum, tekrar gireyim öss ye diordum. ama bi yerden sonra sevmemye başlıor insan. anladığım kadarıyla iyi bi üniversitede okuosun. zeki birisin demekki. elektrik-elektronik te de çok rahat okursun. zekanı bu yönde kullanmaya çalış, yeni fikirler yeni projeler üret. bence tıptan daha zevkli mühendislik. çünkü tıpta sadece ezberliosun.

Üstad şimdi 21 yaşında olmalısın, yani ne kaçırdığın bir şey ne de bir yrlere geç kalmışlığın var. Yüreğinin sesini dinle bence ama yüreğinin vicdanının terazisine şunu da koy; beni okutan aileme bu 3 yılı yok saydırmak ne derece doğru, eğitimimi sıfırlamakla kaybedeceklerimin kazanacaklarıma oranı ne? Neticede hayat senin olsa da tek başına yaşamıyorsun. :) (şimdiye değil de bi 10 sene sonrasında not: Herkesten fikir al, kimseden akıl alma. Kendi kararının arkasında dur her zaman. Hata yapsan da hata benim de, asla kendine kızma. )

Selamlar...

Bence değiştirme. İnsana elde edemediği şey her zaman daha güzel gelir. Tıpın şuanda sana öyle gözüktüğünü düşünüyorum. 6 sene baştan okuyup bir de tus için filan uğraşacağına 2 sene sonra diplomanı alıp çok daha iyi yerlere gelirsin emin ol.

panpa elektronik gibi bölüm yok ya. arkadaşım bitiremedi okuldan atıldı. şimdi tıp cihazları üreten bir firmada çalışıyor. aylık 2000 lira maaş alıyor. bitirenler de 3500 falan alıyor. parası iyi yani. sabret az kalmış zaten.

aslında şöyle söyleyeyim, ben biraz burs alıyorum zaten çok fazla aileme yük olmadım geçen 3 sene boyunca ama tıpı kazanıp gidersem burs da doğal olarak gidiyor. yani bölümü değiştirdikten sonra aileme yük olmaya başlıcam. ayrıca ailemin durumu çok kötü değil mali yönden bi sorun çıkmaz gibi geliyor. açıkçası benim canımı sıkan maddi konular değil yani mezun olunca alacağım maaş veya aileme ne kadar yük olacağımdan ziyade ileride iş hayatında her karşılaştığım zorlukta "keşke" demek istemiyorum. ve şunu da biliyorum ki doktor olmak çok ayrı bir olay hayatımda en saygı duyduğum meslek bu oldu. beni tek engelleyen bazı arkadaşlarım gelecek sene mezun olacak(hazılık okumayanlar) ve ben daha henüz yeni bir bölüme başlamış olucam. elimi kolumu bağlayan diğerlerinden bu kadar farklı konuma düşmek. umarım anlatabilmişimdir derdimi dolaylı da olsa.

elektronik sevmeyerek okunmaz, hele 3. sinifta lanet edersin yaptigin ise. zararin neresinden donsen kar, hele ne istedigini biliyorsan ve eminsen derhal kac. 6+ sene dedigin zaten yuksek lisans filan derken ayni yere geliyor. mutlaka gir sinava.
burs yine bulursun sinavda iyi yaparsan ki yaparim diyorsun.

tryit, aynen dediğin gibi düşünüyorum. özellikle insanın kafası başka yerlerdeyken o eğitimi almak tam bi çile oluyor.

panpa doktorluk güzel forslu meslek de bir sürü arkadaşım doğuya atandı. tut ki tayinin artvin'e çıktı ki artvin diğer seçeneklere göre çok iyi. artvinde hayatını devam ettirebilecekmisin_? bence siktir et sen elektroniği bitir. çok iyi bölüm cidden.

tryit haklı, elektronik sevmeden okunacak bir bölüm değil.

Ama çoğu elm öğrencisinin elektronikle tek alakası dersler olduğu için bu işin ne kadar zevkli olduğunun farkına varamıyorlar. hele 3.sınıfta ¨napıyorum ben burda¨ diyen çok.

3. senede okulu bırakıp tıpa geçmek çok radikal bir karar. Eğer ömrünüz boyunca elektronikle uğraşamayacağınızdan eminseniz ömrünüzü harcayacağınıza birkaç senenizi harcayın daha iyi. Fakat bana kalırsa dersleri falan bir kenara bırakıp alanınızla ilgili biraz düşünün, araştırın; hatta elektronikle ilgili hobiler edinmeye çalışın. Çünkü çok geniş bir alan elektronik, birçok dalı birbirinden çok farklı, ucundan tutulabilecek çok şey var.

saçma bence.

"ateş taşımak sünnet" diye düşünen biri için saçma değil.

emekli ve ihtiyatlı bir amcaysanız değil:)

barda kız tavlayacaksan saçma değil. ateş isteyenlere yardım ederim diyorsan gene saçma değil. ama totalde bence de saçma.

mcgyver ta sigara içmiyordu :) çakmak ve küçük bir çakı her zaman taşınmalı bence

ama bi mcgyver değiliz di mi güntekin?

bence deyil

sigara icmeyen ama zippo tasiyan insanlar tanidim. sacma bence :D

zippoysa hakkındır.

Ben sigara içmiyorum; ama evde-okulda sürekli bişeyler yapan, tamir eden biri olarak çakmak taşıyorum, çok da işime yarıyor. Hatta bi kere kış gecesi sokakta kalmıştım, bu gibi durumlarda hayat kurtarıyor.

Bi de remeddy +1

çakmak sigara içmekten başka ne gibi işlere yarayabilir(survival durumlar harici):
1. karşı cinsle tanışmak için kullanılabilir.
2- el feneri yerine ışık kaynağı olarak.
3- elbiselerden çıkan iplik parçalarını yakmak için.
4- askersen sevgiline yazdığın mektupların ucunu yakmak için.
5-elektronikle uğraşan bir bireysen acil durumda kablo ucunu yakmak,lehim yapmak için.
6- tamiratla uğraşan bir bireysen plastik parçalarını eritip birbirine yapıştırmak için.
7- hukukla uğraşan bir bireysen mühür mumu eritmek için.
8- kıllı bir birey isen evden çıkmadan almayı unuttuğun yanak,kulak,bacak vs kıllarını yakmak için.
9-eve girdiğinde ocağı yakacak çakmak aramamak için( genelde ocağın yanında çakmak kibrit yoktur(bkz: murphy kanunları ))
10-öğrenci isen okulda sıralara isim yazmak için.
kibriti de çakmaktan sayarsak:
11- kulak karıştırmak için
12- diş karıştırmak için
13- canın sıkıldığında çeşitli atraksiyonlar yapmak için yıldız vs.
14- meraklı bir bireysen vasati kırk adet çöp içerip içermediğini öğrenmek için.

maddeler gelen fikirler doğrultusunda uzatılabilir. Aklıma gelenler bunlar:)

ya bırak abi canları sıkılıyor film izleyeyim diyorlar.
sonra da nasıl bi film izleyeceklerine o an karar veriyorlar.

budur.

kişi kendinden bilir işi.

imdb + ekşi sözlük + yönetmen

bazen yönetmen temalı takılıyorum. mesela son iki haftadır izlemediğim woody allen filmlerini izleyerek, adamın tüm filmlerini bitirmeye çalışıyorum. bir de icheckmovies.com'da listeler var, işte sundance film festivali'nde ödül almış bilmemney, roger ebert'in en sevdiği filmler falan diye, oradan seçiyorum.

genelde sevdiğim oyuncuların ve yönetmenlerin filmlerini izlerim.bazen de ruh halime göre.yani mesela komedi filmi istiyorsam en iyi komedi filmleri diye aratıyorum google'dan.imdb puanına göre seçiyorum.

ülke ayrımı da yaptığım oluyor gerçi.en iyi fransız filmleri vb...

imdb/son çıkan aksiyon filmler.

imdb box office'ten ve divxplanet'tan yeni çıkan filmleri takip ediyorum. konusu hoşuma gidenleri ve başkalarının beğendiklerini izliyorum. eskilerin çoğunu izledim zaten. bazen imdb'de oyuncudan oyuncuya sekerken bir şeyler buluyorum.

edit: bir de torrent sitelerinde rastladıklarımdan konusu hoşuma gidenler oluyor, onları izliyorum.

divxplanet'in forumunda en son hangi filmi izlediniz diye bir başlık var ona giriyorum millet neler izlemiş ne demişler ne kadar puan vermişler diyorum sonra ekşiye bakıyorum ilgimi çektiyse izliyorum

filimadami.com güzelinden listeleri var. puanları da var.
puanlarına bakıyorum, hatta imdb top 250 bitirmek gibi bir amaç da edindim.

Ben yönetmenleri ya da oyuncuları takip ediyorum bazen. Birisi çok hoşuma gitti mi onun filmlerinden devam ediyorum. imdb bu iş için çok iyi bir kaynak. Bir de sahaflarda ve bit pazarında eski filmler oluyor, biraz karıştırıyorum, kartonetlerini falan okuyorum hoşuma gidenleri 3er 5 er alıyorum.

kesin faydası olur. bıraksın. sigaraya dair ne gibi bir vücut dengesinden bahsettiğinizi zaten anlamadım.

sigaraya bağlı herhangi bir sorunu yoksa 50 senedir içen adama sigarayı zorla bıraktırmak ağır yoksunluk sendromlarına yol açar. elleşmeyin içsin size ne yav.

Geçen sene büyükbabam bıraktı 50 yıldan fazladır soba gibi içiyordu. Bıratığında ciğerlerinde deformasyonlar vardı, şimdi oldukça fazla ilerleme katetti. Bunun dışında da biçok rahatsızlığından az da olsa kurtuldu. Tek kötü yanı baya göbek yaptı.

italyanca

fransızca
(arada kal diye yaptım)

fransızca.. öğrenmek isteyen de daha çok hem..

kararsızım de, ikisinin de bir dersine gir popülasyon hangisinde yüksekse ona devam edersin

italyanca konuşursan daha çok kızın ilgisini çekersin.
(suyu iyice bulandırdım)

ispanyolca.

certo l'italiano il amico mio.

çince. geleceğe yatırım. en çok kız çinde varmış.

kesinlikle fransızca.tecrübe konuşuyor...

@mrtksn sayıdan bahseden kim? kız arakadaş bulayım diyen kim?

Hayır değil. Ben mühendislik okudum, sonra almanca öğrenmek için kursa gittim. Bir de ne göreyim bu sefer de makine mühendisleri doluşmuş. İngilizce ikinci dilim zaten. Bu sefer öğreneceğim dil tamamen keyfi amaçlar taşıyor. Bu yüzden istediğim kriterleri kendim belirleyebilirim. Size saçma geliyorsa cevaplamak zorunda değilsiniz.

geçmiş olsun. bu saatten sonra zor açılırsınız. yinede bol şans.

Ama benim güzel bir kız arkadaşım var, 6 yıldır. Benim amacım kız tavlamak değil. Öyle bir şey de ima etmedim zaten.

fransızca diyenler kolpacı inanma. hepsi zamanında italyancaya gittiler seni yanlış yönlendiriyolar.